Home » » Liberal Faşistler; Küreselcilik

Liberal Faşistler; Küreselcilik

Written By Unknown on 10 Ekim 2013 Perşembe | 23:08

Liberallerin kafası karışıktır, karışmak zorunda olmalıdır, tabiatın gereğidir bu, liberaller karışmak ve karıştırmak için vardır adeta. Neo olurlar, sosyalist olurlar, dinci olurlar hatta ve hatta komünist bile olurlar. Ya da komünistler liberal bile olurlar…

“Ne tuhaf bir dünya! Sosyalistlerin günahı bile faşizmin boynuna!”
 
Yukarıdaki cümle Yeni Şafak yazarı Atilla Yayla’nın 5 Ekim tarihli yazısının son cümlesidir.

Bir düşünürün kitabını okumuş, bir düşünürün fikirlerinden istifade edip gelişmiş, geliştirmiş kendini, büyümüş ve Türkiye gibi geri kalmış bir ülkenin üniversitelerinde Profesör makamına yükselmiş bir garip liberal Atilla Yayla. Bir garip neo-liberal Atilla Yayla. Liberal, neo-liberal, sosyalist, faşist.. gibi kelimeler aslında bir araya gelmemeli değil mi? Öyle olmalı. Öyle değil işte, ne ararsanız var içinde ‘derde şifadan gayrı’.

Yayla’nın okuduğu ve vurulduğu isim Friedrich A. Hayek’tir (1899-1992). En belirgin düşüncesi, devletin olabildiğince küçültülmesi ve etkisizleştirilmesidir. Çünkü devlet kendisini yönelten baskı guruplarına hizmet eder. Baskı gruplarından kurtulmanın yolu da devleti, yasama, yürütme ve zor kullanma sınırlarına çekip ve orada bırakmaktır. Haksız da sayılmaz hani, devlete çöreklenmiş etkisiz ve ehliyetsiz takımı, kendilerine akıl fikir verenlere, maddi desteklerle koltuklarını sağlayanların isteklerine hayır diyemeyecekleri için (ki, Türkiye’de de örneklerine rastlanılmıştır) çıkartılan kanunlar güçlüler lehine olacaktır daima. Çoğunluğu ve halkı koruyucu yasalar yerine, baskı gruplarını kollayıcı yasalar. Akıl tutulması da buradadır işte. Ehliyetsiz, kabiliyetsizleri devlet yönetiminden uzaklaştırmak yerine, devleti olabildiğince küçültmek Hayek ve takipçileri liberal ve neo-liberaller tarafından dillendirilmektedir.

İnsanı sevmemeleri nedeniyle, sahibi oldukları dev şirketlerinin kârlarını artırmak düşünceleri ise ahlaksızlıktır.

Hayek’in şu cümlesine dikkat: “Piyasanın iç dengelerine ve özel mülkiyete saygı bireyi bağlayan yegâne kural olmalıdır. Piyasanın vatandaşlarca yapılacak kanunlarla düzenlendiği demokrasi bireysel özgürlükler için tehlikedir.” Düşünce yapılarında ve kafalarının ardında hep, daima artan kârları dururken, sosyal fayda ve toplum yararından uzaklaşma vardır. Devleti küçültmekten (dışlamak) amaç ise, kendilerinin kârları katlanırken karşılarında örgütlü güç görmek istememelerindendir.

Kâr tutkusu, fikirlerinde değişimlere sebep olmuş, sahip oldukları tatmin etmemiş olacak ki, ‘küreselleşme’ ayaklarıyla dünyanın tamamına talip olmuşlardır. Küreselleşme dedikleri ise, sahibi oldukları bir-kaç şirketin dünyayı yönetmesi fikrinden başka bir şey değildir.

Hayek efendinin bir tutkulusu daha var tanıdığınız. George Soros.

Dr. Hayreddin Ertekin’in 2005 yılında yazdığı George Soros’un konu alındığı teferruatlı makalesinden okuyalım: “Soros’a göre ulusal devletler zararlıdır ve savaşların kaynağıdır. Öyleyse ulus devletler yıkılmalıdır. Soros’un tarihsel örneği de yabana atılacak türden değildir. Şöyle der: ’19. Yüzyılda, dünyada, global bir Britanya İmparatorluğu ve bir düzen vardı’. Öyleyse, Britanya İmparatorluğunun, çağdaş bir türü olarak, yeni bir dünya imparatorluğu küresel devlet kurulmalı, düzen sağlanmalıdır. Ulusal kimlikli ne denli devlet varsa, para imparatorluğunun kölesi olacak; çok etnikli, mozaik içinde mozaik düzenine dönüşecek.”
 
Görüldüğü gibi, liberallikten, neo-liberalliğe oradan da küreselciliğe geçiş yapan düşünce sisteminde ne insanı, ne bireyi, ne toplumu görebilirsiniz. Devlet gücünü paydaşlarına kullandıran ve onların kârlarına kâr katmak amacı taşıyan vahşi bir sistem.

George Soros’un yukarıdaki cümleleri acaba Türkiye’de uygulanan sistemle benzeşmekte midir? Diye sormadan edilmiyor.

Atilla Yayla Hoca’ya sormak isterdim; düşüncenin ahlakı, sistemlere yansımalı mıdır, ya da düşüncede örgülenen ahlaksızlık olduğu gibi sistemlere geçirilmeli midir?

Sistem, ahlaksız uygulamalara dur demeyecek midir?

Kârını artırmak isteyenle, toplumu korumak isteyenin ve ona göre kanunlar yapan sistem arasındaki dur noktası nasıl tespit edilecektir?

Sosyal devlet olmanın, bölüşümü hakkı ile yapmaya çalışan kurallar taşımanın, bireyi ve toplumu birbirleriyle ilişkilerinde, ahlaki kurallarla dengelemek isteyen bir sistemin nesine karşısınız? Liberalizm ya da şimdiki adıyla küreselcilik nesine karşıdır?

Belki şu da sorulabilir: başıboş dolaşan, hastalıklı kuduz köpekler, yerel yönetimler tarafından toplanıp, tedavileri yapılmalı mıdır? Yoksa mikroplarını olduğu gibi topluma yaymaya devam mı etmelidir?

Aslında, faşist suçlamalarına maruz kalanların tamamının fikri altı yapılarının temelinde liberal eğitim sistemlerinin payı ve dahli vardır. Bir liberal çıkıp bugün “Ne tuhaf bir dünya! Sosyalistlerin günahı bile faşizmin boynuna!” diyebiliyorsa, biraz da suçu kendinde aramalıdır diye düşünüyorum. Çünkü en az 1929’dan beri, Batı denen gücün motoru kendileri olmuştur.

Bizim açımızdan:

Liberalizm, Sosyalizm, Faşizm üçüz kardeşler.
Birlikte, ortaklaşa vardıkları durak küreselleşme değil mi?

MAHMUT EMİN
 ***************
 Anladığımız kadarıyla küresel kapitalizme karşısınız ama yerel kapitalizme karşı değilsiniz öyle mi? Türkiye’de yapılan tamamen de budur. Bugün Türkiye’de Türklerin hakim olduğu bir dönemi yaşamıyoruz. Dönem kompradorların, sermaye işbirlikçilerinin, Amerikan ve İsrail uşaklarının hakim olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

Özelleştirmeler var mesela. Biz ise hala bugünlerde milli içkimiz ayran, kımız, rakı olsun diye abuk sabuk konularda tartışıyoruz. Ülkemizin Petkim, Türk Telekom gibi değerleri yabancılara peşkeş çekilmiş. Ben burada milli birlik olsun ama bu milli birlik ‘milli’ olsun diyorum. Ne demek milli? İşçisine 800 lira veren sermaye işbirlikçilerinin .

Patronlar 800 lira asgari ücretin olduğu ev kiralarınında en aşağı 350-400 lira olduğu ülkede işçi ücretlerini de buna göre belirliyorlar. Yani ahlak bu kıstas alınarak inşa ediliyor. Bunu hak ettiğimizi düşünüyorum. Neden? Bizi işçi, öğrenci ve memur hareketi olarak sen şucusun, bucusun, böylesin diye bölüp böl, parçala ve yönet tekniği kullanarak etkisiz hale getiriyorlar. Bir işçi eylemi olduğunda İzmir’de 4 milyon yakın insan yaşıyor. Bunun nereden bakarsanız 1 milyondan fazlası işçi. Bu 1 milyon insan sokağa çıksa ve hangi iş kolunun sorunu olursa olsun bunu sahiplense (hani Miliği Şuur bilinci diyoruz ya) kimse bir işçiyi 800 liraya çalıştıramaz.

Biz işçi, köylü, memur, öğretim görevlisi Kısaca Türk milleti olarak hep birlikte milli konularda bir araya gelmeliyiz. Bugün sağlık çalışanlarının uğradığı şiddet olayları içinizi yakmıyor mu? Yakması lazım. Bugün Tuzla’daki tersanelerde ihmal sonucu (Bence bunlar kaza değil, bunlar cinayet. Çünkü kaza, askeri literatürde baktığımız zaman her türlü tedbir alındıktan sonra meydana gelen aksiliktir. Burada bir tedbir almamışsın ki?) ölenler bir cinayete kurban gitmiştir. Bunlar hakkında bir söz söylememiz gerekir. Kaç kişi bunlara tepki gösterebiliyor. Ben kendi adıma da söylüyorum . Böyle bir Şuursuzluk olmaz.
Share this article :

0 yorum:

Yorum Gönder



 
Support : Your Link | Your Link | Your Link
Copyright © 2013. Haber Merkezi - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Modified by CaraGampang.Com
Proudly powered by Blogger